Yapılan araştırmalardan sonra, İngiltere'de kan yoluyla bulaşan ölümcül bir virüs ortaya çıkar. Bu hastalık etkisini saniyeler içinde gösteriyor ve insanlar zombiye dönüşüyordur. Bu ülkenin insanları bu hastalıkla mücadele etmek zorundayken, kendilerini sadece hastalıktan değil, etkilenen insanlardan da korumak zorundadırlar.

İnsanlığın tükenmekte olduğu bir dünyada, tüccar bir baba ve oğlu, eski bir haritaya güvenerek zorlu arazileri aşıp vaat edilmiş yeşil topraklardaki bir komüne giderler. Ancak hedefledikleri komün herkesi kabul etmez ve onlara zorlu bir sınav dayatılır. Baba ve oğulun da geçmek zorunda olduğu bu sınav onlara hayalini kurdukları yuvayı mı getirecek, yoksa sonlarını mı getirecek?

Graham ailenin en büyük üyesi Ellen öldüğünde, ailenin geri kalanı, kökenleri hakkında korkunç sırlar öğrenmeye başlar. Daha fazla şey öğrendikçe, miras kalan kaderlerinden çaresizce kaçmaya çalışırlar. Dış dünyaya açılmayan annelerinin sırları ölümcül sonuçlar doğurabilir.

The Wailing, Güney Kore’nin sakin bir köyünde ortaya çıkan gizemli cinayetler ve hastalıklarla başlıyor. Polis memuru Jong-goo, olayların ardındaki karanlığı anlamaya çalışırken, kendi küçük kızının da aynı korkunç semptomları göstermeye başladığını fark eder. Köylüler arasında yabancı bir adamın gelişiyle yayılan söylentiler, inanç ile batıl arasındaki çizgiyi iyice bulanıklaştırır. Jong-goo, çaresizlik içinde bir şaman çağırır, fakat her adımda daha da büyük bir bilinmezin içine sürüklenir. Film; korkuyu, trajediyi ve insanın çaresizliğini derinden hissettiren, mistik atmosferiyle iz bırakan bir başyapıt niteliğinde.

1980'lerin Stockholm’ünde yaşayan Oskar, yalnızlıkla boğuşan bir çocuktur; okulda sürekli alay edilir, hayatında sevgi eksiktir. Bir gece tanıştığı Eli adlı genç kız gizemli ve soğuk ama aynı zamanda ödün veren biri gibidir. Eli’nin görünürdeki masumiyeti altında büyük bir sır saklanır: o bir vampirdir. Zamanla Oskar ve Eli arasında tuhaf, kırılgan bir bağ kurulur. Lateksin, karanlığın ve ölümsüzlüğün iç içe geçtiği bu dostluk, hem insan olmanın sınırlarını sorgular hem de vampir mitini yeniden yorumlar. Film, dışlanmışlığı, sevgi arayışını ve feda etmeyi iç içe dokur; sadece korku ya da gerilim olarak değil, insan ruhunun çift taraflı karanlığını gösteren bir yapıttır.

Derinin Altında, İskoçya sokaklarında gezen gizemli bir kadın aracılığıyla başlayan esrarengiz bir hikâyeyi anlatıyor. Bu kadın, otostopçuları durdurur, onları etrafındaki yalıtılmış dünyaya götürür — ama bu hiç sıradan bir kurtarma değildir. Zamanla nasıl bir varlık olduğu, kimliği ve duyguları sorgulanmaya başlar. Film; insanlık, yabancılaşma, cinsellik ve empati temalarını minimalist ama etkileyici görüntülerle emerken, izleyiciyi sessiz ve rahatsız edici bir atmosferle içine çekiyor. Scarlett Johansson’un performansı donukluğunu arzulanan kırılganlıkla harmanlarken, film görselliğiyle akılda uzun süre kalıyor.

Karanlık Yolculuk filmi, 1988'de genç bir adamın gizemli maceralarını konu alıyor. Donnie Darko adlı genç bir adam, geceleri insan ve tavşan karışımı bir yaratık tarafından odasından alınarak bir gizeme sürükleniyor. Yaratık 28 gün 6 saat 42 dakika 12 saniye sonra dünyanın sonunun geleceğini çocuğa söyler.

Hevesli ve genç bir aktrist büyük umutlar ile Hollywood'a varır, fakat gelir gelmez de kendini bir cinayetten kılpayı kurtulan ve geçmişi bilinmeyen esrarengiz bir kadının macerası içinde bulur. Bu macerada gerçek ve rüya iç içedir.

Cinnet filmi, yazar Jack Torrance'ın kış sezonu boyunca kapalı olan Overlook Oteli'nin bakımını yapmayı kabul ederek, ailesiyle otele taşımasının ardından ortaya çıkan metafizik olayları konu alıyor. Otel kış süresince kapalı olacağı için Jack ve ailesi burada uzun süre kalacaktır. Ailenin küçük çocuğu bu otelde kötü ruhların olduğunu hissetmeye başladığında, sonra neler olacağını izleyin.

Sıkı Dostlar filminde, Henry Hill isminde bir gangster, Jimmy Conway ile Tommy De Vito adlı iki arkadaşı ile beraber bir soyguna kalkışır. Farklı amaçları olan iki arkadaşı, soyguna katılan diğer kişileri öldürür ve mafya içinde itibar kazanıp ilerlemeye başlarlar. Bu durum Henry’nin hoşuna gitmemiştir ve bu yüzden bir şeyler yapma gereği duymaktadır..

Birbirlerinin isimlerini bile bilmeyen hırsızlardan oluşan bir ekip, büyük bir soygun için bir araya gelmiştir. Bu ekip, mücevherlerle dolu bir depoyu soyarlar. Ancak polis o kadar hızlı peşlerine düşmüştür ki içlerinde bir muhbir olduğundan şüphe duyarlar.

Hem Martin Scorsese’nin hem de Robert De Niro’nun filmografilerindeki belki de bu en çarpıcı filmde, 70’lerin Manhattan gecelerinde taksicilik yapan Vietnam gazisi Travis’le birlikte sokaklardayız.Hikaye boyunca etrafındaki hayatla ve yolunun kesişeceği 'toplumun pisliğiyle' (bir çocuk fahişe, güzel bir sarışın, başkan adayı bir senatör, gözü dönmüş bir kadın satıcısı) bir türlü iletişim kuramayacak olan Travis, en nihayetinde ipleri eline alacaktır. Üstelik gündüzleri izlemeye gittiği belden aşağı filmlerdeki 'vahşi' bir stilde...Sadece eşsiz senaryosu ve oyunculuklarıyla değil, sıradışı sinematografisiyle de tüm zamanların en etkili filmlerinden biri...

Almanya'da büyüyen Mavi, zengin bir Türk ailesine mensup olduğunu öğrendiğinde, ailenin farklı beklentileri hayatını ve aşk ilişkilerini altüst eder.

Jennifer ve Fred, 1944’te Capri’de tanışıp büyük bir aşk yaşamışlardır. Üç yıl sonra çocukları ve bakıcısıyla birlikte yeniden bu büyülü adaya dönerler; umutla, anılarla ve pişmanlıklarla… Her biri, geçmişte bıraktıkları tutkularla yüzleşmek, eski aşklardan geriye ne kaldığını görmek ister. Jennifer, gençlik aşkı Ciro’ya, Fred ise Rosalba’ya yazdığı mektupların gölgesinde kalsa da, evlilik hayatının soğukluğu, anıların sıcaklığıyla çatışır. Film, görkemli Capri manzaraları ve zarif erotik dokunuşlarla; aşkın sadece başlangıcının değil, aynı zamanda ‘yeniden doğuş’un da öyküsüdür.